Blog

SALİM KADIBEŞEGİL SÖYLEŞİSİ: SOSYAL MEDYADA İTİBAR YÖNETİMİ

Businessman,Is,Working,In,Office,,Pressing,Button,On,Virtual,Screen

SALİM KADIBEŞEGİL SÖYLEŞİSİ: SOSYAL MEDYADA İTİBAR YÖNETİMİ

Meltem Acar Yücesoy
May iletişim / Kurucu


 

Salim Kadıbeşegil / Repman İtibar Araştırmaları Merkezi Kurucu Başkanı

Sosyal medya günümüzde artık bir eşik bekçisi rolünde mi? Markaların rollerinin ve tutumlarının belirlenmesinde  ne kadar etkili? Sosyal medyada markalar ya da tüketiciler ne kadar güvenilir? Ne kadar samimi? Dünya ve ülke gündemindeki her başlıkta, bu soruları iletişimcilere sorup çok çeşitli yanıtlar almak mümkün. Ama gündem Rusya – Ukrayna savaşı olunca, usta hoca Salim Kadıbeşegil’e,  bu sorular perspektifinde, “Dünya markalarının Rusya’dan çekilmesini nasıl değerlendirdiğini”, Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Medya Çalışmaları Merkezi (SML) adına sormak istedim. Soru gerçek sahibini bulmuş olacak ki, röportaj boyunca, sosyal medyada itibar yönetimi, güvenilirlik, şeffaflık, samimiyet, tutarlılık noktaları tetiklendi zihnimde. Hani son dönemde kitapçılarda hep karşımıza çıkan, o “noktaları birleştirin büyük resmi görün” kitaplarında olduğu gibi, bu sohbetin sonunda da müthiş bir 3 boyutlu resim/soru çıktı karşıma. 

“DEĞERLER” tüm kavramların ve mecraların üstünde, hatta öznesinin de kim olduğuna bakmadan, her birimizin gözünün içine bakıyor uzun uzun ve soruyor

 “Sen kimsin ve neye inanıyorsun ve bunu nasıl savunuyorsun?”

“Sosyal medyanın günümüzde geldiği noktada artık her birimiz gazeteyiz, her birimiz televizyonuz ve yaptırım gücümüz de yüksek. Etki alanı, yazı yazdığı gazeteden çok daha  yüksek olan yazarlarımızın olduğu bir dönemden geçiyoruz. Tüm dünyada sosyal medya, bilgiye olan açlığın doyurulmasına yönelik işliyor. Buradaki temel sorun tabii, “güvenilirlik meselesi.” Yani önemli olan itibar. Kimin paylaşımına, kimin yazdığına neden güveneceğiz, kime neden itibar edeceğiz meselesi. Bunu çözmeden, sosyal medya gibi, daha başka inovatif çözümler de hayatın içine girse, hep karşımıza gelecek olan duvar bu. Ne olacak da güvenilirliğimizi burada ispat edeceğiz ki, bizden bilgiyi alan insanlar karşısında kendi itibarımızı da beraberinde inşa etmiş olalım.”

MAY: Markaların, Rusya’dan çekilerek itibarlarını mı koruduklarını düşünüyor musunuz ?

SK: “Rusya’nın Ukrayna’ya girmesi ve bir savaş ortamı yaratması, çok acımasızca sivilleri de hedef alan saldırıları karşısında dünyanın çok önemli markaları bir şekilde tavır koymaya başladılar ve Rusya’daki operasyonlarını sona erdirmeye başladılar.  Sosyal medya ortamına baktığınız zaman, bazı markalar, sosyal medyada; “sen neden hala oradasın, hala orada ne işin var ?” anlamında paylaşımlar yaptılar. Bazıları da var ki daha bu paylaşımlar başlamadan önce zaten kurumsal olarak, Rusya’daki operasyonlarını sona erdirme kararı verdiler ve bölgeden çıktıklarını kamuoyuna duyurdular. Bazı markalar da, siz istediğiniz kadar benim üstüme gelin, ben Rusya’daki işlerime devam edeceğim, çünkü oradaki tüketicilere karşı, çalışanlara karşı, tedarikçilere karşı sorumluluklarım var, tavrını koydular. Bunların hepsi, sosyal medyada paylaşımların altındaki yorumları dikkatle okuduğumuz zaman çok tartışmalı alanlarda kaldı ve  kimin ne yapacağını bilmediği uzay boşluğuna dönüştü. Herkes haklı, aynı zamanda herkes haksız.”

“Şimdi mesela büyük petrol şirketleri, BP gibi, Shell gibi -ki Rusya’nın ekonomisinin çok önemli gelir kaynağı olan alanlar bunlar-, oralardaki işbirliklerini dondurdular, geri çektiler. Bu mesela sosyal medya ortamında takdirle karşılandı. Takdirle karşılanmasının ana nedeni, Rusya’nın başta doğalgazla petrol olmak üzere Avrupa’ya ve dünyanın farklı yerlerine bunları ihraç ederek ekonomisini ayakta tutuyor ve silah gücü temin ediyor olmasından kaynaklanan bir zincirleme etki alanının olmasıydı. Ağacın önemli olan dallarından bir tanesinin, iki tanesinin bu şekilde kesilmiş olması, sosyal medya ortamına baktığım zaman takdirle karşılanan şeyler arasındaydı. Zaten iklim krizinin gölgesi altında bu operasyonları yapan bu şirketler hedef tahtasında duruyorlardı. Yapmış oldukları iş nedeniyle dünyanın iklim ve ekolojik anlamda gelmiş olduğu yer konusunda ciddi bir itibar sıkıntıları vardı.”

“Buna karşın,  hızlı tüketim markaları, giyim markaları, Coca Cola, Mc Donald’s gibi fast food anlamında Sovyet dönemini bitiren simgeler olarak oralara girmiş batı markalarının, biz artık Rusya’daki işlerimizden çekiliyoruz şeklindeki kararları da yeni bir tartışma ortamı doğurdu. Büyük bir kısım takdirle karşılarken büyük bir kısım, sizin orada Putin’i cezalandırmanız lazım, halkı niye cezalandırıyorsunuz, çalışanları niye cezalandırıyorsunuz, oralardan ekmek yiyen binlerce insan var, onların durumu ne olacak gibi yorumlarla ortaya çıktılar.”

MAY: Sosyal medyada, markaların Rusya ve Ukrayna Savaşı nedeniyle almış oldukları bu tarz kararlar, tam bir iki uç oluşturdu. Gri alan yok. Haklılar veya haksızlar şeklinde bir açmazın içinde tartışmalar dönüp duruyor. Bu kararları alan şirketlerin neyine bakıp da evet haklı, doğru bir karar almışlar veya yanlış yapmışlar diyor insanlar sizce?

SK: “Baktıkları yer, değerleri. Sadece Rusya-Ukrayna meselesi açısından değil de, bu markaların değerleri nerede, nasıl şekillenmiş? Daha önce benzer durumlarda, böyle tartışmalı konularda bu markalar nasıl tavır almışlar? Çalışanları ile ilgili, çevre ile ilgili konularda nasıl bir duruş göstermişler? Savaşlara karşı, sıcak savaşlar olabilir, yerel çatışmalar olabilir, buralarda nasıl tavır almışlar, bunlara bakıyorlar. Bunlara baktıkları zaman, değerlerine uygun bir davranış kodu zaman içinde birbirini takip eder tarzda gelişmiş ise, bu son kararda, demek ki bunların değerleri bunlar, bu değerlere uygun politikalar üreterek hayatlarına devam etmek istiyorlar diyorlar ve aldıkları kararları alkışlıyorlar ya da tatmin olmuyorlar.”

“Bizi sosyal medyada değerler konusunda çok yoğun bir gündem bekliyor. Gündemdeki konularla ilgili bireysel çıkışların ve özellikle de sivil toplum kuruluşlarının çıkışlarının çok önemseneceği, çok daha fazla dikkate alınacağı ve dünyanın herhangi bir yerindeki küçücük bir hareketin bir an içinde dünyayı peşine takıp sürükleyeceği bir noktaya götürüyor. En güzel örnek de Greta Thunberg. Sosyal medya gerçeği, sosyal medya gücü ile bir kişi, dünyada gündemin üstüne çıkabiliyor, akışı değiştirebiliyor, peşine milyonlarca kişiyi takıp eylem yapabiliyor. Dolayısıyla, daha çok Greta Thunberg örneklerinin olacağı bir döneme girdiğimizi söylemek istiyorum.

“Tarihin derinliklerine baktığım zaman binlerce yıl önce insanlar mağaralarda yaşarken taşların üzerine yazıp da o taşlarla iletişim nasıl kuruyorlarsa onun evrilmiş hali bugünün sosyal medyası işte. Çivi yazıları, şunlar bunlar. Osmanlılar döneminde hamamlar sosyal medyaydı. Herkesin hamam günü vardı, ne paylaşılacaksa orada paylaşılırdı, oradan bilgi çıkardı. Kahvehaneler. Eski Yunanda agoralar. Sosyal medya. Bunların hepsi kendi içinde özgünlüğü ve özgürlüğü olan, bağımsız, herkesin dilediği gibi dilediği şeyi paylaştığı, kimin itibar ettiği veya etmediği konusu tartışma dışı olan ortamlardı. Bunun teknoloji elbisesi giydirilmiş haliyle karşımıza gelen şekli Instagram, Facebook, Linkedin vs.”

“Dolayısıyla sosyal medya zaten hayatımızın içinde vardı, sadece taşıyıcısı değişti. Taşıyıcısı da etki alanı çok daha yüksek bir yere götürdü bizi. Evvelden hamamda 10-15 kişi sosyal medya ortamının kıvılcımlarını çakarken, şimdi milyonlarca kişiye hitap edebiliyorsun. Burada kritik faktör hala aynı ama değişmeyen şey ne, ben kime, neden güveneceğim, senin verdiğin bilgiye neden güveneceğim? Neden güvenmeliyim sen bir şey söylüyorsan? Bu değişmedi. O konu kritik bir soru olarak gündemde kalmaya devam edecek ve tatminkâr bir cevap alamazsak da onun itibarı ve güvenilirliği soru işareti olarak kalacak.”

MAY: Sadece itibar yönetiminde değil, hangi değer yükseliyorsa sosyal medyada bir karşılık buluyor kendisine, marka yönetimlerinin dijital mecralarında hemen bir alan açıyor diye gözlemliyorum,  ne dersiniz hocam ?

SK: “Bana göre hesap verebilirlik meselesi yükseliyor. Bugün yok mu hesap verebilirlik, var. Bugün hesap verebilirliğin kapsama alanına giren işler yakın bir gelecekte çok itibar edilmeyen konular olacak. Örnek, 2008 yılında küresel finansal kriz nedeniyle batan o büyük bankaların her birinde hesap verebilirlik anlamında ortaya koydukları bağımsız denetim raporları vardı. Yönetim kurullarında bağımsız üyeleri vardı. Bunların hepsi hesap verebilirlik amacıyla yerine getirilmiş şekil şarttan ibaret olan işlerdi ama ne oldu, bunların hepsi battı, gitti. O hesap verebilirliğin aslında hesap verebilirlik olmadığı gerçeğiyle buluştuk. Gerçek anlamda hesap verebilirliği, sosyal medyanın yardımıyla gerçekleştirebileceğimiz bir dönemin içinde bulduk kendimizi. Eğer sosyal medyada azar işitmek istemiyorsak, kulağımızın çekilmesini istemiyorsak işlerimizi düzgün yapmalıyız, şeffaf olmalıyız, etik ve adil bir yönetim anlayışımız olmalı. Sorumluluklarımızı yerine getirmeliyiz. En önemlisi, bunları doğru zamanlama içinde doğru paydaşlarla, sadece sosyal medyada değil her ortamda doğru bir iletişim içeriği ile paylaşmaya özen göstermeliyiz. Paylaşma ve doğru seçilmiş paydaşlar kısmı, hesap verebilirliğin kapsam alanına giriyor. Biz bir şey yaptık da bunu bugün paylaşacağımıza 6 ay sonra paylaştık, bu hesap verebilirlik değil. Çok doğru bile olsa yaptığımız paylaşım, hesap verebilirlik değil. Paydaş seçimlerinde, sivil toplum kuruluşlarını, sendikaları dışarıda bırakmışız mesela, işlerimize karşı çıkıyorlar diye yerel platformları devre dışı bırakmışız, onlarla bir şey paylaşmamışız. O zaman bu da hesap verebilirlik değil.”

“Anlık hesap verebilirlik, sosyal medyanın da etkisiyle buralara dönüşmeye başladı. Buradan nasıl bir çıkarım sağlayacağız? Influencerların, etkileyicilerin itibarlı olanlarının, güvenilirliklerini destekleyebilecekleri alanların daha yoğun kullanılacağı gündemden söz edebiliriz. Dolayısıyla hesap verebilirlik önümüzdeki dönemde sosyal medyanın tetiklemesiyle çok ön sıralarda olacak gündem maddesi olarak hayatımızda, karşımızda duruyor diyebilirim.”

MAY: Ben haberciyim, bu soruyu sormasam olmaz. Yarın öbür gün savaş bitti, hayat normale döndü, bu markalar yeniden Rusya’ya dönmek isteyecekler mi?  Peki o zaman, oradaki itibarlarını nasıl yönetecekler? Tutarlı bir duruş nasıl sergileyecekler?

SK: “Şu bir gerçek ki, Rusya-Ukrayna meselesinden sonra yeni bir dünya kurulacak. Nasıl ki 1945’ten sonra yeni bir dünya kurulduysa, aynen ona benzer yeni bir dünya kurulacak. Yeni uluslararası kurumlar kurulacak, işe yaramaz BM ve yan kurumları gidecek, onların yerine mutlaka başka uluslararası kurumlar gelecek. Sosyal medyada yapılacak olan tartışmaların, sosyal medyanın da içinde bulunduğu tartışma ortamlarının dünya siyaset gündemini oluşturmasıyla karşımıza çıkacak olan yeni bir dünya tasarımı olacak, tabii o güne bir dünya kalırsa” diyor Salim Kadıbeşegil, biliyorum zihninde hep neon ışıklarıyla “iklim krizi” yazıyor. Savaş, bu konuya olan ilgiyi dağıtacağı için de, biraz endişeli…

Salim Kadıbeşegil, her sohbetimizde olduğu gibi bu röportajda yine ufkumu açıyor. Çok yoğun, çok okuyor, çok yazıyor, hayatın normal akışı diyor bu tempoya… Üretmek onun doğası çünkü. Benimle röportaj yaptığı günün akşamında da, Prof.Dr. Haluk Gürgen ile bir YouTube yayınları var. Hatta bir de sürpriz konukları, M.Serdar Kuzuloğlu. Bambaşka bir konu konuşuyorlar, ben de merakla dinliyorum, konu bir şekilde bizim sohbetimize gelir mi diye. Tabii ki geliyor, ve Serdar Kuzuloğlu’nun aşağıdaki söylediklerini dinlerken, röportajımızı onun sözleriyle kapatmak için hem Salim Hoca’dan hem de Serdar Bey’den izin istemek üzere, bir yandan mesaj atıyorum. “Seve seve …” diye yazıyor Salim Hoca cevap olarak.  Kuzuloğlu şöyle diyor:

“Ticari faaliyetler olarak, ticari oluşumlar olarak firmaların ve bizim şu soruyu kendimize sormamız gerektiğini düşünüyorum. 24.02.2022 tarihine kadar, örneğin Zara’nın, Rusya’daki mevcudiyeti Putin’in politikasını desteklemek için miydi? Eğer öyleyse 24 Şubat’tan sonraki çıkış kararını tebrik ediyorum. Kendi eksenlerinde böyle bir değerlendirme yaparak artık bizim ilkelerimizle bağdaşmıyor diyebilirler ama o ana kadar protesto edecek başka pek çok şey de vardı. Eğer bu bir toplumsal baskı, bir tüketici baskısı ve kurumsal iletişim adına yürütülüyorsa kaçınılmaz olarak normalleşme sürecine girecek bu dönemin yaralarının nasıl sarılacağını çok merak ediyorum. İnsanlar, kurumlar, hem ticari hem siyasi yöneticiler bütün bu süreçlerde nasıl helalleşecekler acaba? Bu soruyla izleyicilerimize veda edelim. Onlar da düşünsünler ne kadar sahiciyiz, ne kadar samimiyiz, ne kadar tutarlı kalabileceğiz bütün bu tavırlarımızda bireysel ve kurumsal olarak”.

Leave your thought here

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir